Mustafa UÇURUM
İbrahim Gürel’in öykülerini uzun yıllardır dergilerde ve yayınlanmış kitaplarında takip ediyorum. Sakarya serinliğinde bir dili var Gürel’in. Öykü okuma huzurunu veriyor onun anlarımı. Şimdi de Çıra Yayınlarından çıkan “Bir Gün Elbet” adlı öykü kitabı ile öykü yolculuğuna devam ediyor.
Gürel, okuru gündelik hayatın sıradan anlarında saklı olağanüstülüklerle buluşturan, incelikle dokunmuş bir öykü yolculuğu sunuyor. Ayrıca, her biri kendi içinde derin bir duygu ve anlam evreni barındıran öyküleriyle, hayatın karmaşık dokusunu samimi ve şiirsel bir dille yansıtmış.
Kitap, insan ruhunun en hassas tellerine dokunan karakterler ve onların içsel yolculukları etrafında şekilleniyor. Gürel, sıradan insanların hayatlarından kesitler sunarken, onların umutlarını, hayal kırıklıklarını, özlemlerini ve mücadelelerini o kadar güçlü betimliyor ki, okur kendisini bu karakterlerin yerine koymaktan alıkoyamıyor. Öykülerdeki her detay, her diyalog ve her sessizlik, adeta okurun kalbine işliyor.
Metaforlar ve imgelerle zenginleştirilmiş anlatımı, her öyküyü adeta bir şiir gibi işlemiş. Doğa betimlemeleri öylesine canlı ki mevsimlerin değişimi, havanın sıcaklığı ya da bir sokak kedisinin bakışı bile okurun tüm duyularına hitap edecek şekilde aktarılıyor. Bu durum, öykülerin atmosferik gücünü artırarak okuru sarıp sarmalıyor.
“Bir Gün Elbet”, insan ilişkilerinin karmaşıklığını ve derinliğini keşfederken, aynı zamanda yalnızlık, aidiyet, zamanın geçişi ve hayatın anlamı gibi evrensel temaları da işliyor. Yazar, karakterlerinin iç dünyalarını derinlemesine işleyerek onların sevinçleri ve acıları okurda kalıcı bir iz bırakabiliyor.
“Şeker Gibi Teklif” öyküsü, bir simit ve çay keyfiyle başlıyor, ancak bu basit an, anlatıcının çocukluk ukdelerine (alamadığı bisiklet, sallanan at) ve hayatın ona borçlu olduğu hislere hızla bağlanıyor. Eskici ve bisiklet, sıradan bir pazarlığın ötesinde, geçmişle hesaplaşmanın bir sembolüne dönüşüyor. Gürel, bu tür somut nesneleri ve günlük eylemleri, karakterlerinin derin iç dünyasına açılan birer kapı olarak kullanıyor.
Öykülerin çoğu, okuyucuyla sohbet ediyormuşçasına samimi bir iç monolog üzerine inşa edilmiş. “Panik Aşk”ta, evlenme teklifi öncesi yaşanan komik ve gergin anlar, doğrudan sevgilisine hitap eden “beni isteyecek misin” telaşıyla aktarılıyor. Bu anlatım biçimi, okuyucuya karakterin zihnine girme ve onunla duygusal bir ortaklık kurma fırsatı sunuyor. Bu samimi ton, özellikle aşk, korku ve hayal kırıklığı gibi yoğun duyguların aktarımında etkili bir araç haline geliyor.
“Sitemkâr” ve “Ukde” gibi öyküler, kitabın daha karanlık ve melankolik yanını temsil ediyor. “Sitemkâr”daki yoksulluk, yok sayılma ve babanın onur kırıcı hikâyesi; yazarın toplumsal meselelere ve bireyin toplumsal dışlanmışlığına hassasiyetini gösteriyor. Karakterin görünmezlik pelerini metaforu, bir yanıyla Kafkaesk bir yalnızlığı, bir yanıyla da modern şehir hayatının acımasız kayıtsızlığını vurguluyor.
“Ukde” ise, “kuş” metaforu ve çocukluk anıları üzerinden hayal edilenle yaşanan arasındaki uçurumu irdeliyor. Anlatıcının kendisini bir zamanlar “tüylerine gökkuşağı yapışmış” bir kuş olarak görmesi, hayal gücünün ve masumiyetin ne denli değerli olduğunu ortaya koyuyor.
Kısa öykülerden oluşan bu eser, okuyucunun kısa bir molada bile derin düşüncelere dalmasını sağlayacak bir yapıya sahip. Her bir öykü, adeta bir kısa film senaryosu niteliğinde, tamamlanmış ve çarpıcı bir an sunuyor. Kitabın, hüzün ve mizahı dengeli bir şekilde harmanlayarak, okuyucuyu insan ruhunun kuytu köşelerinde bir yolculuğa çıkardığı söylenebilir.
İbrahim Gürel’in bu kitabı, edebiyatın gücünü hatırlatan, insanı düşündüren ve hissettiren, son derece etkileyici bir öykü demeti olmuş. Her öykü, hayatın farklı bir yönüne ayna tutarken, okura kendi deneyimlerini yeniden düşünme fırsatı sunuyor.
İbrahim Gürel – Bir Gün Elbet-Çıra Yayınları – 2025