Bir metnin bizi nereye götüreceğini kestiremiyoruz. Şiir ya da nesir fark etmez, cümleler bizi alır ve söz sahibinin ardında yeni bir evrende açarız gözümüzü. Bunu hissederek yazanlar, bazen fark etmeden farklı bir dünyanın kapısında nefeslenirler. Gök açılır, yüzler aydınlanır, rahmet iner sağnak sağnak. İçimizdeki dilimize dökülür ve “Yoluma Hızır düştü.” deriz.
İşte tam da böyle bir huzur halinin öykülerini okudum Nevzat Akyar’dan. Kuşların Götürdüğü, bir şairin gönlünden dökülen ve şair kaleminden çıktığını hissettiren içli ve hisli öyküler.
Şiirin hayatı kuşatan ve renklendiren bir yönü var. Bu yüzden, şairlerin yazdığı öykü ve denemeleri büyük bir keyifle okuyorum. Şiirin nefesinin sindiği he şeyde ayrı bir letafet var.
Akyar da has şairlerimizden. Şiirinin sesinde hayatın renklerini görmek mümkün. Kaleme aldığı öykülerde de aynı hassasiyeti gözettiğini görüyoruz. Kuşların Götürdüğü; İki bölümden ve yirmi iki öyküden oluşuyor. Hayatın mistik yanlarına dokunmayı seviyor Akyar. Kuşanmışlık halinin ruha dokunan imgesinde hislerin yerini yadırgamadan kullanıyor. Sahih olan bir yanı hep diri tutuyor.
Hayatta küçük görünen ama insanları derinden etkileyen bir yön her zaman vardır. Nevzat Akyar, bizi küçük ayrıntıların huzur veren dokunuşuna davet ediyor. Bir Hızır uğruyor ve değişiyor her şey. Kuşların kanat çırpınışlarından yeni bir yol açılıyor. Bir köstekli saatin kadranından geçip giden zamanı izliyoruz. Bir tutam kahve tozunu buram buram çekiyoruz içimize. Ve aşk hiç yakamızı bırakmıyor lilanın ahenginde, kızılın yakıcılığında.
Öyküleri okurken yadırgadığımız hiçbir ayrıntı yok. Hayatın fotoğrafını sunuyor bize Akyar. Hüzünde de sevinçte de aynı hissiyat hakim. Üniversiteli Kurbağa, isminden başlayan bir cazibe ile sizi hemen öyküye çekiyor. İçiniz yer yer buz kesse de yüzünüzdeki tebessüme engel olamıyorsunuz. Kızıl isimli öyküde psikolojik çözümlemeler bir yana, aşk bir tutam kızıl renkli cazibe olarak dokunuyor kalbe. “Mutluluk Düğmesi” ile içinizde çınlayan bir müziğe kaptırıyorsunuz kendinizi.
Nevzat Akyar, bir doktor. Öykülerle yer yer mesleğine dair göndermelere de rastlıyoruz. Hayatın hikâyesine kendini de ortak ediyor yazar.
“İçimdeki sese inandım, hastaneye gidecektim bu sefer. En azından bir arkadaşımın, meslektaşımın fikrini almalıydım.”
“Ben tıp fakültesini kazandıktan sonra her gördüğüne ‘bu toktur’ der, bununla hem kendi gururlanır hem de beni yüceltir.”
Şairliğini öykülerinde sık sık kullanıyor Akyar. Bu, bazen şiirler şeklinde, bazen de şiir tadında ifadeler olarak çıkıyor karşımıza.
“Akan saçlarınız kırmızıdan siyaha
Mazı dağının ayazı gibi esiyor bağrıma”
“Çile rüzgârında ben, açan gül misali, kimsesiz gecelerde öten kuş misali, bugün O’nu gördüm…”
Sen de gidiyorsun git
Bütün acılarımı koy yüreğine
Sen de siliyorsun, sil
Bütün hançerleri vur hayallerime
Sen de bir meçhule salmışsın salını, sal
yüreğine maziden ne koyduysan
Bir de beni al…”
Kitabın ikinci bölümü “Ay Mektupları.” Şiir tadındaki bu mektuplar; eylülün, ekimin, kasımın, aralığın, ocağın şair dilinden bir bestesi gibi takvim yapraklarının savruluşuna eş bir ahenkte kaleme alınmış.
“Ayların en güzelindeyiz işte, çoğu gitti azı kaldı. Ömrümüzün bitişi gibi değil de sanki biraz orta yaş güzelliği gibi bir duygusallık vardır eylülde.”
“Böyle bir ocakta seni sevmiştim, sıcacık bir gün getirirdin her sabah.”
Kuşların götürdüğü yere gitmeye razı olmuş bir kalbe ihtiyacımız var. Öylesine ferah ve özgür. Nevzat Akyar’ın öykü dilinin rahatlığı ve kıvraklığı sizi de öykünün bir parçası yapacak. Cümleleri içten bir huzurla içinize hapsedeceksiniz. Yaşamak güzel diyeceksiniz, sevmek kutsal, yolumuza çıkan Hızır…
Nevzat Akyar – Kuşların Götürdüğü – Artos kitap -2017