Mustafa UÇURUM
Ulaş Konuk’un Köseği adlı şiir kitabı, Nisan 2025’te Çıra Basın Yayın tarafından yayımlanmış, derin bir poetik duyarlılıkla insanlığın hem bireysel hem de kolektif yaralarını işleyen bir çalışma. Konuk, bu ikinci şiir kitabında, ilk kitabı Mavi Kuşun Yolculuğu’nun izlerini sürerken, daha yoğun, daha katmanlı ve bir o kadar da evrensel bir sesle okuruyla buluşuyor. Köseği, yalnızca bir şiir kitabı değil; insanlık, doğa, tarih ve inanç arasında bir diyalog, bir ağıt, bir başkaldırı ve bir arayış.
Şiirin Coğrafyası: Toprak, Gökyüzü ve İnsan
Köseği, adını Anadolu’nun pastoral imgelerinden, bir çoban sopasından alıyor olsa da bu sopa yalnızca bir sembol değil; aynı zamanda insanın toprağa, geçmişe ve kendine tutunma çabasının bir metaforu. Kitabın her bir şiiri, adeta bir coğrafyada geziniyor: Malatya’nın dağlarından, İda’nın ardıçlarına; kentlerin betonarme yalnızlığından, tarihin karanlık kuyularına. Konuk, bu coğrafyayı yalnızca betimlemekle yetinmiyor; onu bir yara gibi kazıyor, bir sevda gibi okşuyor ve bir çığlık gibi haykırıyor.
Kitabın açılış şiiri “Ah! Âdem ile Havva’nın Kısaltmasıdır”, insanlığın kökenine bir dönüşle başlıyor. Âdem ve Havva’nın hikayesi, Konuk’un kaleminde yalnızca bir başlangıç değil, aynı zamanda insanlığın bitmeyen suçluluk ve eşitlik arayışının bir özeti. “İkiniz de zalimsiniz, ikiniz de eşitsiniz öyleyse!” dizeleri, insanın hem kendiyle hem de dünyayla olan çatışmasını çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Bu şiir, kitabın ruhunu özetler nitelikte: İnsan, hem zalim hem mazlum, hem hece hem söz, hem toz hem yıldız.
Çocukluk, Masumiyet ve Kayıp
Konuk’un şiirlerinde çocukluk, masumiyetin ve kaybın en güçlü sembolü olarak sıkça beliriyor. “Ey Çocuk!” şiiri, bir çocuğun gözünden dünyanın karmaşasını ve ailenin dağılmasını resmediyor: “Koptu zincir, eksildi halkamız / Göç ettik köşeli masa(l)lara biz de.” Bu dizeler, modern dünyanın bireyselliği ve kopuşu karşısında, bir ailenin sıcaklığını özleyen bir yüreğin feryadı. Çocuk, Konuk’un şiirlerinde yalnızca bir figür değil; aynı zamanda umudun, direnişin ve kaybolan saflığın temsilcisi.
“Pembe Harita” şiiri ise, çocukların hayal gücüne bir övgü niteliğinde. “Bırakın, pembeye boyasın tüm kıtaları / Haritaları çocuklar çizsin” dizeleri, sınırların ve savaşların dünyasında, çocukların saf bakış açısının kurtarıcı gücünü vurguluyor. Konuk, burada modern dünyanın katı haritalarına karşı, çocukların masumiyetine sığınıyor; onlara, savaşların ve sınırların ötesinde bir dünya çizme özgürlüğü tanıyor.
Doğanın ve İnsanın Yağmalanışı
Köseği’nin en çarpıcı temalarından biri, doğanın ve insanın yağmalanışı. “Yağma” şiiri, bu tema etrafında adeta bir kıyamet tablosu çiziyor: “Zalim loğ taşları ezdi ne bulduysa önünde / Dam saçakları dolaştı korkudan birbirlerine.” Konuk, burada doğanın ve insanın talan edilmesini, tarih boyunca süregelen bir yıkım döngüsü olarak ele alıyor. Çekirgeler, kargalar, yılanlar ve porsuklar, bu yağmanın failleri olarak şiirde beliriyor; ancak asıl suçlu, insanın kendi hırsı ve açgözlülüğü.
“Doğa”nın yalnızca bir fon değil, insanın aynası olduğu bu şiirlerde, “Ardıç Kuşu” gibi imgeler, mitolojik bir derinlik kazanıyor. “Ardıçlar fışkırmışım İda’nın şakağından” dizesi, doğanın kutsal bir direnişle yeniden doğuşunu müjdeliyor. Konuk, doğayı hem bir kurban hem de bir kurtarıcı olarak resmediyor; insanın ona verdiği zarar, aynı zamanda kendi ruhunun yaralanması anlamına geliyor.
Aşk, İsyan ve Tövbe
Köseği’de aşk, yalnızca bireysel bir duygu değil; aynı zamanda toprağa, insana ve Tanrı’ya duyulan derin bir bağlılık. “Nisan Yüzüğü” şiiri, bu aşkı acı ve özlemle yoğrulmuş bir şekilde ifade ediyor: “Ey nisan yüzüğüm, çarp suratıma / Yüzümdeki buz korlarım kürü.” Bu dizeler, aşkın hem bir kurtuluş hem de bir yara olduğunu söylüyor. Konuk’un aşkı, ne romantik bir kaçış ne de idealize edilmiş bir hayal; aksine, gerçek, acımasız ve dönüştürücü.
İsyan ise kitabın damarlarında dolaşan bir başka duygu. “Dikleniş” şiiri, bu isyanı en güçlü şekilde haykırıyor: “Ey insanlar, / Gelin bir kelimede anlaşalım.” Konuk, burada bireysel ve toplumsal bir başkaldırıyı çağırıyor; kirlenmiş bir çağda, insanın kendi özüne, inancına ve doğasına dönmesi gerektiğini vurguluyor. Ancak bu isyan, yıkıcı değil yapıcı; “Tohum niyetine serçeler serpin üstüme” dizesiyle, yeniden doğuşa bir davet.
Tövbe ise kitabın ruhsal derinliğini tamamlayan bir tema. “Tövbe” şiiri, insanın kendi karanlığına, günahına ve çaresizliğine bir yüzleşme: “Ey Hüküm Sahibi, baş başa kalakalmaktan kurtar bizi!” Bu dizeler, Konuk’un şiirlerinde sıkça görülen manevi arayışın bir yansıması. Tövbe, yalnızca bir pişmanlık değil; aynı zamanda bir umut, bir yeniden başlama cesareti.
Dilin ve İmgelerin Büyüsü
Ulaş Konuk’un dili, Köseği’nin en büyük hazinelerinden biri. Anadolu’nun folklorik unsurlarıyla, mitolojik imgelerle ve modern dünyanın çelişkileriyle zenginleşen bu dil, hem yalın hem de katmanlı. “Kılcal kılcal karıncalar dolaştıkça üstünde toprağın” gibi dizeler, doğanın ritmini ve insanın bu ritimle uyumunu hissettiriyor. Konuk’un imgeleri, bazen bir ardıç kuşu, bazen bir karpuz, bazen de bir nisan yüzüğü olarak beliriyor; her biri, sıradan bir nesneyi evrensel bir sembole dönüştürüyor.
Kitabın dili, aynı zamanda bir ağıt gibi akıyor. “Kârbela” şiirinde, Hüseyin’in kaybı, modern dünyanın kayıplarıyla birleşiyor: “Aylardan Muharrem, daha dün gibi / Hüseyin de okula gitmiş, dönmemiş.” Bu dizeler, tarihin ve günümüzün acısını birleştiren bir köprü kuruyor. Konuk, acıyı yalnızca anlatmıyor; onu hissettiriyor, okurun yüreğine dokunuyor.
Bir Diriliş Çağrısı
Köseği, Ulaş Konuk’un poetik yolculuğunda bir dönüm noktası. Bu kitap, yalnızca bir şiir derlemesi değil; insanın, doğanın ve tarihin yaralarını sarmaya çalışan bir çaba. Konuk, okuru bir yandan kendi iç dünyasına, bir yandan da evrensel bir insanlık hikâyesine davet ediyor. Her bir şiir, bir köseği gibi; hem bir rehber, hem bir silah, hem de bir yoldaş.
Kitap, “Her Şey Mümkün” şiiriyle kapanırken, okura bir umut fısıldıyor: “Herkes doğabilir düştüğü yerden.” Köseği, bu düşüşten doğuşa uzanan bir yolculuk; insanın kendi karanlığından, topraktan ve gökyüzünden yeniden inşa edilmesinin hikayesi. Ulaş Konuk, bu kitabıyla yalnızca bir şair değil, aynı zamanda bir çağın tanığı, bir çığlığın sesi ve bir umudun taşıyıcısı olduğunu kanıtlamış oluyor.