Nurettin Durman, şair ağabeyimiz. Yolumuzun; dergilerde, programlarda, çay sohbetlerinde kesiştiği düş çınarının ağabeyi. Onu uzaktan ya da yakından tanıyanlar onun hikâyelerini okuyunca birçok ayrıntının farkına varacaklar. Çünkü o, en çok da kendisinin hikâyesini anlatan bir yazar.
Çıra Yayınları arasında çıkan Kırık Bir Aşk Hikâyesi, Durman’ın hikâyelerinden oluşan yeni kitabı.
Yirmi bir hikâye var kitapta. Gerçek sahnelerin yer aldığı, anlatıcısının Nurettin Durman olduğu hikâyeler bunlar. Onu yakından tanıyanların birçok özel ayrıntıyı da yakalayacağı hikâyelerde hayatın capcanlı renkleriyle karşılaşıyoruz. Dünya telaşı, koşuşturma, insanlık halleri ve aşk yanı başımızda duruyor.
Kitabın ilk hikâyesi “Dolmakalem.” Kendi hikâyeme çok benzettim bunu. Ortaokula geçtim diye alınan hediye bir dolmakalemim vardı. Ben yazmayı dolmakalem sayesinde sevdim. Durman’ın hikâyesinde de yazma coşkusu, sonunda yaşanan kırılmalar, bir köşede kalmalar bir çocuk kalbinin hassasiyeti hikâyenin tümünde hissediliyor. Ben de yıllardır dolmakalemlerimi ve kıymetli tespihlerimi yanımda taşıyamıyorum. Günün birinde benim de karşıma Agit Ağa gibi biri çıkar telaşından başka bir şey değil bu.
Aşk sık sık yokluyor kalbimizi. Terk edilmişlikler, unutulmalar, yarım kalmalar ve kırık bir hikâye şeklinde kendine yer buluyor aşk. Nurettin Durman şair sesine kulak vererek dokunuyor aşkın teline birçok hikâyede. İmkânsız da olsa birçok aşk, yine de kalbin titremesine engel olamıyor insan.
“Kız şehirli oğlan köylü. Bu tatil günleri bu iş dönüşleri bu caddenin gelip geçeni… Kızın yanımızdaki fırına bir gelişi var ki bizimkinin gözleri kara yüreği yangın yeri. Bakıp duruyor yalnızca başka bir şey yaptığı yok. Uzaktan bir seyir hali, uzaktan bir takip meselesi…” (s.24)
Hikâyelerin çoğunda mekân Nurettin Durman ile özdeşleşmiş özellikleriyle karşımıza çıkıyor. Beylerbeyi, Üsküdar, çınaraltı, Nurettin Durman’ın dükkânı…
“Bana Bir Çay Doldur” hikâyesinde her şey gözümüzde çok canlı. Mekân, yaşananlar, olup bitenler ve hüzünlü bir son gibi kapanan kapılar…
“Benim suçum, benim kabahatim sonucunda millet, ahali, halk ayağını kesti gelmez oldu dükkâna. Öyle günler oldu ki bir tek kişi bile uğramaz oldu. Muhabbet edecek bir Allah’ın kulu esirgedi varlığını iki çift laf etmek için.” (s.40)
Ortak arkadaşlar çok olunca hikâyelerdeki göndermeler de karşılığını buluyor. Kitap isimlerinden bile anlaşılıyor hikâyenin gizli kahramanları. Bir bakıyoruz, Nurettin Durman’ın dükkânı edebî bir mahfil olmuş. İsmet Özel, Sezai Karakoç, Süleyman Çelik, Mürsel Sönmez, Hüseyin Akın, Müştehir Karakaya ve daha kimler kimler…
“Şehre Vardım ki” hikâyesinde de isimler geçmiyor ama biliyoruz ki mekân Bingöl. Kahramanımız Ali Haydar Haksal. Şifreleri çözmek gibi bir heyecan aslında bu hikâyeleri okurken yaşadığımız. Acaba kim çıkacak karşımıza diye beklemek ve karşına çıkan tanıdık isimlerle mutlu olmak.
Nurettin Durman’ın hikâyelerini günlüklerini okur gibi okudum. Aynı içtenliği bunlarda da hissettim. Günlük hayattan kesitler var satır aralarında. Ev taşıma telaşı, ev sahiplerinin alengirli halleri, büyük şehir insanlarının birbirinden günden güne uzaklaşması ve daha fazlası.
Şairlerin hikâyelerini seviyorum. Çünkü onlar dünyaya iki gözle bakıyorlar. Hem şair hem hikâyeci olunca şiir tadında oluyor anlatılan ne varsa. Durman’ın hikâyelerini de aynı içtenlikle okudum. Sizler de ömrünü şiire ve edebiyata adamış bir yazarın hikâyelerini okurken içinizin ısındığını ve yazarla aynı duyguları paylaştığınızı hissedeceksiniz. Çünkü bu hikâyelerde hayatın ta kendisi var.
Nurettin Durman – Kırık Bir Aşk Hikâyesi-Çıra Kültür- 2025
Ya kardeş ya Mustafa Uçurum, nasıl teşekkür etsem. çok sağ ol, var ol emi, gönlüne kuşlar konsun şair, ömrüne bereketler olsun.