Eskiden küçük bir bakkal vardı mahallemizde. Bildiğin bakkal. Küçük, samimi, her şeyin küçük kutuların içinde olduğu, veresiye defteriyle hesapların tutulduğu bu bakkalın sahibi ölünce oğulları işi ele aldı. Önce bakkalı büyütmek için yan taraftaki dükkânı alıp tabelayı değiştirdiler. Bizim bakkal market oldu. Birçok şey değişti bakkalda. Market olma sürecinde yeni ürünler geldi. Kutuların yerini raflar aldı. Manav reyonu geldi. Küçük bir şarküteri bölümü açıldı. Zamanla büyüme sürdü. Market, karşıdaki modern binaların alt katına geçti. Daha da büyüdü market. Kasap reyonu, pastane bölümü derken yavaş yavaş çorap atlet, gömlek de girdi içeri. Tabela oldu süper market. Zemin kat hizmete açıldı. Kap, kacak, mandal, tepsi, bardak, tabak da özenle yerleştirildi raflara. En sonunda süper marketin tabelasının altına büyük bir afiş asıldı, “Aradığınız her şey burada!!!”
Hayatın her alanında da böyle olmaya başladı. Tek bir sıfata sahip olmak yetmiyor bazılarına. Edindikleri başarıların yanında ucundan kıyısından ilgisi olmaya görsün, bir bakıyorsun hemen yeni bir sıfat daha yapışıyor isimlerinin yanına. Aslında yapıştırma işini de kendileri yapıyor. Sanayiye gittiğinizde gördüğünüz destan gibi tabelalar artık her yerde karşımıza çıkıyor. “Sıhhi tesisat, elektrik, sıva, mobilya, montaj, kaynak, boya, badana, anten… işleri yapılır.”
Edebiyat dünyasında da durum aynı. Doktor, yazar, şair, eğitimci, eleştirmen, senarist, yorumcu vs. Afişler havada uçuyor. Bir bakıyoruz yeni bir isim yazarlık atölyesine başlamış. Kendisinin yazarlık vasfı rüştünü ispatladı mı, o belli değil. Şiir atölyesi açan bir zat-ı muhteremin yayınlamış şiir kitabını bırakın dergilerde şiirine bile rastlamak mümkün değil.
Daha havalı olsun diyerek binlerce lira bastırıp yüksek lisansa başlayanlar mı dersiniz ya da işi büyütüp yurtdışından doktor unvanı alıp akademik forsu da ismine ekleyenlere de rastlıyoruz artık.
Özellikle çocuk edebiyatı alanı çok istismara açık. Kitap fuarlarının müdavimi çocuklar olunca; bilen bilmeyen, anlayan anlamayan, eli kalem tutan ya da tutmayan tüccar tipli kişiler hemen bir çocuk kitabı çıkarıp fuardaki yerini alıyor en soğuk gülüşüyle. Kartvizite yenin bir sıfat daha ekleniyor; “Masal anlatıcısı.”
Böyle tipleri görünce insan süper marketleri daha samimi buluyor. Yazdığı sıfatın anlamını bile kavrayamadan oradan oraya koşturan yapay zekâ müsveddelerinden uzak durmak gerek. “Ne iş olsa yaparım abi!” mantığıyla kendine yer tutmaya çalışanları lütfen kendi yalnızlıklarıyla baş başa bırakın.