“Milyoner olmak” ifadesi insanın kulağını ve ruhunu okşayan bir inceliğe sahip. Müslüm Baba’ya kulak verip; “Bütün dünya senin olsun / Bir dost bir post yeter bana” dense de insanın içinin gizli kalmış bir yerlerinde milyoner olma hayali kıvrılıp yatıyor diyebiliriz.
Elbette bunun en kolay görünen ama oldukça çetrefilli yollarından biri de ismiyle müsemma “Kim Milyoner Olmak İster?” yarışmasına katılmaktır. 2011 yılında Kenan Işık’ın sunumuyla başlayan yarışmaya, içimden birkaç kez katılma isteği geçmedi değil. Bu istek sadece bir iç ses olarak kaldı bende. Evde, rahat koltuğumda soruları cevaplamayı tercih ettim hep.
Yarışmada kişilerin ilgi alanlarına yönelik ters köşe sorular sordukları artık bilinen bir gerçek. Sporcuysanız, dünya spor tarihinin tozlu raflarından derlenmiş bir soruyla ters köşe olmanız an meselesi. Tarih öğretmenine sorular bir tarih sorusu ya da doktora sorulan ters köşe bir tıp sorusu da artık sıklıkla karşılaştığımız durumlardan. Bunda art niyet ve reyting kaygısı tabi ki arayabiliriz.
Benim dikkat çekmek istediğim nokta, yarışmacılara dair olacak. Bu yarışmaya genelde ( herhalde biraz da çevresinin verdiği gazla) sınavlarda derece yapan ya da yurtdışında birkaç üniversite bitirmiş kişiler katılıyor. Yarışma başlamadan yapılan sohbette dereceler, diplomalar havada uçuyor. Peki, genelde sonuç ne oluyor; birinci, ikinci hadi bilemedin üçüncü soruda yarışmaya veda ediyor bu sınav cevherleri.
Bir de madalyonun arkasına bakalım. Köyünden çıkıp gelen amcalar, teyzeler ise birçok kez tıkır tıkır geçiyor ilk turu. Çünkü onları besleyen sınavlar değil hayatın ta kendisi.
Şimdi, “Önemli olan katılmaktı, anı biriktirmek için geldim, sizinle tanışmak benim için en büyük ödül…” dense de ortada bir sorun var. Gençler; sınavlar için testleri çözerken, formüllerin içinden geçerken ne yazık ki hayattan kopuk bir yaşamı sürdürüyorlar. Sosyal hayatın içinden sorulan sorulara, bazen seyircilerin yüzde yüz yaptıkları tercihlere cevap bile veremiyorlar. Hayatla olan irtibatı kopuk gençler sınavda derece yapıyor ama sosyalleşme anlamında ne yazık ki sınıfta kalıyorlar. Herkesin bilebileceği günlük hayatın içinden kavramlara yabancı gençler basit dediğimiz sorular karşısında bile afallayabiliyor.
Akrabalık ilişkisinin sıfıra düştüğü ortamda “elti” sorusunu seyircilere soranları, avm kültürüyle yetişip “veresiye defteri”ni hiç duymamaları, “eski dilde” diye sorulan ilk soruları bilemeyenleri… hayretle ve endişeyle izledik.
Okumadan, hayatın içine girmeden, sosyal ilişkiler yerine dijital dünyanın karmaşık dünyasını tercih eden gençler şıklar karşısındaki başarısını hayat karşısında gösteremiyorlar. Bir statü kazanabilmek için seçtikleri mesleğin ardına düşenler isteklerine kavuşabiliyorlar ama iş hayatı dışında bir çevreleri olmayan kapalı devre bir hayatı yaşayıp gidiyorlar. Selam vermeyen, sohbet etmeyen, kendisine sorulan soruları tek kelimeyle cevaplayan, birkaç kelime ile iletişimi tamamlayan çok başarılı gençlerimiz milyoner olma yolunda da ilk sorularda veda ediyorlar “Burası çok farklıymış.” diyerek.
Ortaya çıkan bu sonuçları sadece eğitim sistemi ya da müfredatla açıklamak doğru olmaz. Çünkü bu gençlerin çoğu sınavlarda başarılı. Onlarda eksik olan hayat müfredatının içine girememeleri. Hayatın olmadığı yerde ne çiçek bitiyor ne de milyonlar yağıyor kimsenin başından aşağı.
Yarışma güzel. Kenan Işık’la başlayıp Seçluk Yöntem, Murat Yıldırım, Kenan İmirzalıoğlu şimdi de Oktay Kaynarca’nın sunumu ile farklı havalara bürünse de ATV’nin yıllardır kalitesini bozmadan yıllarca ilgiyle izlenen yarışması olmayı sürdürüyor Kim Milyoner Olmak İster. Sunucular ve yarışma günü zamanla değişiyor olsa da heyecan ve şaşırtan sonuçlar alsak da son kararlarla buluşmaya devam edeceğiz. Hem de sınavlarda ilk yüze giren gençlerin ilk iki soruyu atlatmayı büyük bir zafer gibi kutlamalarına şahit olarak…