“Bir anı hatra gelince zihninde onu paylaştığın birisi de beliriverir aynı zamanda.”
Bu cümleyle başlıyor Fatma Tutak’ın Bir Tarla Kuşunun Anıları kitabı. Sizi şiir tadında bir öykü yolculuğunun beklediğini anlıyorsunuz. Daha da önce; Sait Faik’in “Yazmasam Deli Olacaktım” sözünü kitabının girişine eklemiş Tutak. Yazmaya karşı olan tutkunun en büyük ispatlarından biridir bu cümle benim için.
Çocuk kitaplarının ardından şimdi de Bir Tarla Kuşunun Anıları ile okurlarını selamladı Fatma Tutak.
Özgün bir eser ortaya koymak istemiş Tutak. Öykü isimlerinden başlayan ve kurguyla beslediği daha çok durum anlatımına yaslı öykülerini bir araya getirdiği kitapta okuyucuları üç tane de masal bekliyor.
On altı öykü var kitapta. Söyleyecek sözü olan bir yazar Fatma Tutak. Öykülerin cümle aralarında ince mesajlar vermeyi ihmal etmiyor. Bunu hissedilebilir bir didaktik duruşla değil sezdirerek veriyor Tutak. İlk öyküde karşımıza çıkan bir öğrenci var. Haksızlık, ilgisizlik, kayırma ve incinen bir yüreğin sessizliği…
“Kimse beni görmüyor. Sanki hayaletim. Kapı tam kapanmamış geri açılıyor, örttüğümü sanıyordum oysa hay aksi!” (s. 14)
İnsanlık hallerinin öykülerine sık sık rastlıyoruz. Hayat, mücadele, tüketilen ömürler ve bir ıhlamur ağacının şahitliği. Bazen böyle olur. Kimse kimseyi göremese de doğanın koynundan bir parça çıkar ve şahitlik eder olup bitene. Bu bazen bir ıhlamur ağacı olur bazen bir tarla kuşu. İnsanı insan anlamaz ama bir bankta geçen dakikalar dünyanın rutinine ayak uydurur. İnsan da bir parçasıdır ağacın, mevsimin, sevmenin ve ayrılıkların.
“Mutat olan bu yıl da şaşmadı. Bizim meşhur bank yine çoğunlukla çiftlerin uğrak yeri olmayı sürdürdü. Gençler, orta yaşlılar, bebek bekleyenler… Yürüyüşten dönenler veya hava almak için çıkmış olanlar uğrak verdikçe ıhlamur ağacının altındaki bank yeniden gönendi, şenlendi.” (s.32)
Duyguların tam anlamıyla hissedilmesi için hayatın hızını bir anlığına durdurup ne olup bittiğine bakmak gerekiyor. İnsan bazen en yakınındakine bile kör olabiliyor. Şükredilmesi gereken o kadar çok şey varken görülmeden ve duyulmadan yaşamak gibi bir hâl de gelebiliyor insanın başına. Fatma Tutak, bir anlık duraklarla hislerin açığa çıkmasını istiyor. Duralım, görelim ve yaşamak nedir diye düşünmek için küçük kapılar aralıyor. Bunun için okuyucuyu öykünün içine çağırıyor. Olay öykülerinde kendini daha net ortaya koyan anlaşılma hali duygular devreye girince çetrefilli bir döngüyü de beraberinde getiriyor. “Hissizlik” içinde, “Ömür Törpüsü”nü yüklenerek sırtına ya da “Zaman Yolcusu” gibi bir seyyah olmak da var. Her şey insanlar için. Anmak da anılmak da…
İroniyi de sıklıkla kullanıyor öykülerinde Fatma Tutak. Bir öyküye başlıyorsunuz, farklı bir dünyanın içine girmeyi beklerken sizi yazarın hayal dünyasının dehlizleri karşılıyor. Bir an durup “Ben neredeyim ve ne yaşıyorum.” hissi gelip kuruluyor içinize. “Başı Kel Olmayan Yazarın Bunu İspat Çabası” öyküsü bu tarz anlatımı tam anlamıyla karşılayan bir öykü. Bir hızlı trendesiniz. Mesela Konya İstanbul arasında… Yollar, duraklar, vapur, martılar, duygular, hisler, hislenmeler sizi bir karmaşanın ortasına bırakıyor. İstanbul gibi.
Öyküler yaşadığımız hayatın bir parçası. Günceli öyküye aktarmak bir anlamda tarihe not düşmektir. Olay merkezli yazılarda bu tür göndermeler olup biten için tutulan dipnotlar olarak yıllar sonrasına gönderilen bir mektuptur. “Bir Garip Karantina” öyküsü korona günlerini bol ironi ve göndermelerle anlatan bir öykü.
Masallar…
Kitabın ikinci bölümü masallara ayrılmış. Kitap ismini buradaki masallardan birinden alıyor. Fatma Tutak’ın kitap ismini masaldan seçmesi oldukça manidar. Bu, onun masallara verdiği önemin bir göstergesi olarak kabul edilebilir ki masallar çok önemlidir. Masalımızı kaybetmeye başladıktan sonra başladı hayal dünyamızın daralması, ufkumuzun bir karanlığa bürünmesi… Bizim olmayan fantastik düşlere kaptırdı çocuklar kendini. Aslında dünya edebiyatının en güzel masallarının ilk yurdudur Anadolu. Bu yüzdendir ki masalların adını anmak, onları konu edinmek hem yaşadığımız topraklara bir vefa borcudur hem de çocukların kalbine bir masal düşü bırakmak için iyi bir vesiledir.
Kitaptaki masallar klâsik formatta değil. Modern masal örneğine uygun bir anlatım var. Tutak’ın anlatımındaki özgünlük masallarına da yansımış. Kolaj masal diyeceğimiz bir anlatımla okuyucuya masal dünyasından kesitler sunmuş.
Tarla kuşunun ağzından bir bakalım dünyamızın haline;
“Aradan üç mevsim geçti. Güllerin yeniden can bulmasını seyretmek ve belki bülbül arkadaşa rastlamak ümidiyle gülistanın yolunu tuttum. Fakat ortalıkta ne gülistan vardı ne gül ne de bülbül… O güzelim bahçenin yerinde şimdi dört bir yanı içeriyi göstermeyen camlarla kaplı sevimsiz, kocaman bir bina yükseliyordu.” (s.122)
Fatma Tutak, çocuk edebiyatı çalışmalarından sonra öykü ve masallarıyla da sesinin daha geniş okuyucu kitlesine ulaşabileceğini göstermiş oldu. Bir Tarla Kuşunun Anıları, geçmişle günümüzü sık bağlarla buluşturan ve kaybettiklerimizin farkında olunmasını işaret eden bir kitap olarak okurlarını bekliyor.
Fatma Tutak- Bir Tarla Kuşunun Anıları – Patara Yayınları – 2024