Mustafa UÇURUM
İlkleri seviyorum. Bir de ilk kitap, ilk dergi olursa daha bir anlamlı oluyor bu başlangıç. Heyecanın en güzelini bunlarda görebilirsiniz.
“İsmini Hak Etme Derdindeki Öykü!” Ubeydullah Öz’ün ilk kitabı. Biyografideki şu not önemli:
“İsmini Hak Etme Derdindeki Öykü!” ilk olarak adam karga mahlasıyla 2020 yılında basılmıştır. Elinizdeki kitapta yeni öyküler ve sözler yer almaktadır.”
Kitap Matruşka Yayınları arasından çıktı. Yeni bir yayınevi Matruşka. Yeni eserlerle beraber uzun yıllar baskısı olmayan kitaplarla da buluşturuyor okurlarını.
Kitap her yönüyle özgün bir havaya sahip. İsminden Başlayarak kapak tasarımıyla devam eden, simgelerle okuyucuya yol gösteren bir özgünlük bu.
Okuduğumuz metinler arasında zihni bir fırtına yaşıyoruz. Kitap; adında ve künyesinde “öykü” türüne yöneltse de bizi masalsı bir hava birçok metinde kendini hissettiriyor. Kurgudan daha çok hayal dünyası, yaşanmışlıklarla birlikte efsunlu başlangıçlar ve bitişler metinlerin kıyısından köşesinden varlığını hissettiriyor.
Yirmi beş öykü ve bir de çizgi roman var kitapta.
Elbette benim favorim, “Tutamıyorum Zamanı” öyküsü. İsim zaten ele veriyor kendini. Bir otobüs yolculuğundayız. Yollar akıp gidiyor. İçimize değen ses bizi bizden alıyor.
“Bir müddet sonra sinirler iyice yatıştı, yolcular fonda Müslüm Gürses eşliğinde koltuklarına sindi.” (s.13)
Ubeydullah Öz, masal zamanlarının sesiyle konuşmayı seviyor. Masal dilinin anlatımı olaylara daha bir gizem katıyor. Kurgu, olay örgüsünün akışını da etkiliyor. Cümleler günlük hayatın etkisini taşısa da şiirsel söyleyişlerle öykünün akışı sağlanıyor.
“Varlığı ile yokluğu farksız kabul edilen âdemin, kararsız kaldığı anda çıktığı yolculuktan arkasında bıraktığı iki çocuk bir olup babalarının tersi istikamette yola koyuldular ilk geyiklerini avladıklarında. Yanlarına annelerinin gözyaşları ile yoğrulmuş ekmekleri ve geyiğin kafasını da alıp günlerce yol aldılar.” (s.15)
Hayat sıradan olan hiçbir şeye yaşam şansı tanımıyor. Kendinden bir şeyler katmakla ilgili bir durum bu. Yaptığı işi kendi rengine boyamak da diyebiliriz buna. Özgün bir ses yakalamak kişiyi bir varlık alanına çeker. Sıradanlıktan kurtulmakla olur bu da. Ubeydullah Öz, hiçbir sözü sıradan olsun istemiyor. Cümlelerini ince bir işçilikle oluşturmaya özen gösteriyor. Öykülerinde bunu sıklıkla yaparak yazdıklarına kendi sesini katıyor.
Mehmet Fakir öyküsünü ele alalım. Kahramanını anlatırken tüm boşlukları doldurarak yapıyor bunu. Zihnimiz tam anlamıyla öykü kahramanına hazırlanıyor. Uzun ve sıfatlarla süslenen cümleler bunun en belirgin özelliği.
“Manzarası huzur bulan bir dağın zirvesindeki küçük kulübesinde yaşayan Zurnacı Kazım’ın oğlu, Yaylagülü Hatice’den olma, İplikçi Hasan’ın torunu, Ebe Hayriye’nin son yaptırdığı doğumun neticesi Mehmet Fakir, bir bebek saflığında uyandı uykusundan.” (s.24)
Son zamanlarda küçük öykülere ilgi daha da arttı. Her şeyi hızla tüketme çabasının bir sonucu da diyebiliriz buna. Kendi içinde keskin çizgileri olan bu öykülerin şiire yaslı bir yanı olduğuna inanırım. Az sözle çok anlam ifade etme gibi bir kalıpla da tanımlanabilecek bu öyküler, sözün büyüsünü de beraberinde getirmekte. Ubeydullah Öz’ün de küçük öyküleri var. Kitapta bunları genelde isimsiz öyküler olarak yayınlayan Öz, bu türde de oldukça başarılı öykülere imza atmış. Bir cümle gelip konuyor içinizin bir köşesine. Sizi serazat göklere kanatlandırıyor. Bu öykülerin gelen felsefesi de buradan geliyor.
“Bir salıncak, bir kaydırak ve tahterevalliden ibaret parka gönderecek çocuğum yok. Aslına bakarsanız köyde hiç çocuk yok.” (s.40)
“Yalnızca bahçedeki bir gülün dikeninin sancısı vardı göğsümde.” (s.60)
Ubeydullah Öz’ün İsmini Hak Etme Derdindeki Öykü! kitabı okunmayı da mutlaka hak ediyor. Öyküsünün gizemine kendinizi kaptırıp bir süreliğine de olsa başka dünyaların kapısını aralamak için bu öyküler oldukça sıra dışı ve oldukça bizden. İki çizgi arasında gidip geleceksiniz. Tâ ki son sayfaya ulaşana dek.
Ubeydullah Öz -İsmini Hak Etme Derdindeki Öykü!- Matruşka Yayınları 2024