“Keşke toprak olsaydım.” Ne güzel, derin, sarsıcı, çaresizliği haykıran bir söyleyiş, yakarış. Boyun eğri, yürek daralmış ve dudaktan dökülen bir söz; “Keşke toprak olsaydım.”
“Kuşkusuz biz insanın önceden yapıp ettiklerini karşısında göreceği ve inkârcının, ‘Keşke toprak olsaydım!’ diyerek dövüneceği gün gerçekleşecek olan yakın bir azaba karşı sizi uyardık.” ( Nebe Suresi- 40. Ayet)
Mehmet Kurtoğlu’nun Çıra Edebiyat’tan çıkan “Keşke Toprak Olsaydım” isimli şiir kitabının daha isminden başlayan bir sarsıcı yanı olduğu muhakkak. Sizi nasıl şiirlerin beklediğini anlıyorsunuz bu sözü görünce. Sayfaları çevirdikçe de anlaşılıyor sözlerin derinliği ve hikmeti.
Biyografisi kadar yayınlanmış eseri olan bir isim Mehmet Kurtoğlu. Kaleminin kıvraklığı o kadar kavi ki sıradan şeylere dönmüyor cümleleri. Araştırma, biyografi, deneme, roman, gezi, inceleme, seçki… Yeter mi? Yetmez. Bir de şiir var. Onun şairane duruşunu pekiştiren ve cümlelerindeki kıvraklığı ona bir imkân olarak sunan şairliği var Kurtoğlu’nun.
Keşke Toprak Olsaydım, hikmetli sözler geçidi sunuyor zihinlerimize. Şiirlerin yazıldığı şehir genelde Urfa. Yani Kurtoğlu’nun memleketi. Şehrini anlatmayı, şehrine olan vefa borcunu cümleleriyle ödeyen bir vefalı yürek o. Daha sonra Ankara şiirleri geliyor. Uğradığı şehirlerden de şiirler toplayan bir şair o. Gaziantep, İstanbul, Kırım içine şiirler düşüren şehirleri. Bunun yanında yüreğinin sesiyle selamladığı şehirler de şiirlerde nefes alıp veriyor.
“Mekke’de Bilal satılır Medine’de Selman
Kudüs, Şam, Mısır ve İsfahan
Bağlanır köle zinciriyle birbirine” (s.94)
“Kudüs mahzun Bağdat bombalanıyor
Çeçenya sürgün Afgan öldürülüyor” (s. 66)
“Yıkılıyor evleri başlarına
Sabra, Şatilla, Ramallah, Hayfa’da” (s.66)
“Siz hiç Endülüs ve Bosna’yı gördünüz mü?
Ben gördüm.
Kucak kucağa yatıyorlardı. (s.41)
Görüldüğü üzere Kurtoğlu, şehirlere bir ümmet bilinciyle bakıyor. Mazlumun yanında durduğunu şiirlerinde sık sık vurguluyor.
Sözün gücüne ve hikmetine inanan bir şair var karşımızda. Şiirinin içi dolu olsun istiyor. Durduğu yeri işaret ediyor bu yüzden. Bunu yaparken kuru bir epik duruş ya da didaktik bir tepeden bakma üslubu kullanmıyor. Kendini de dünyanın bir parçası olarak gören bir içtenlikle sesleniyor dünyaya.
“Yüzüm Avrupalı
Kanım Asyalı bir savaşçı
Nereye ait olduğumu dilim belirler
Neye iman ettiğimi ibadetlerim” (s. 120)
Yelpazesi geniş bir kitap Keşke Toprak Olsaydım. 1992’den de şiirler var 2020’den de. Değişmeyen tek şey, şairin duyarlılıkları. Sağlam duruşunu aradan geçen yıllar daha da sağlamlaştırmış. Sözünün özü daima dik bir duruş hemen hissediliyor.
Mehmet Kurtoğlu, birikimlerini şiirlerinde de kullanıyor. Bu da bizlere tarifsiz bir zaman şeridi sunuyor. Şehirlere, doğu, batı edebiyatına, isimlere, eserlere vakıf bir şairin imgeleriyle bir bakıyorsunuz Kudüs’te, Kerbela’da, İstanbul’da ya da Bosna’dayız. Hz. Musa ile Nili geçerken, Hz. Hüseyin’le Kerbela’dayız. Bir Ömer diriliği ile yürüyoruz hakikate doğru.
Gönlümüze genişlikler veren, direncimizi bileyen isimler de konuk oluyor şiirlere. Gönül birlikteliğinin en güzel hallerine şahitlik ediyoruz Aliya ile Dudayev’le direniyoruz zalim dünyanın karşısında.
Lirik bir içtenlikle şiirler söyleyen bir şair Kurtoğlu. Kalbinin sesine kulak verip şiirini ilmiyle besliyor. Bu da ortaya özgün şiirler çıkarıyor.
Keşke Toprak Olsaydım, bir şairin yaşadığı topraklara olan bir borcu adeta. Yüz akı gibi berrak, mümin duruşunu besleyecek kadar sahih.
Başımı eğerim secdeye
Dilimin ucunda ayet:
“Keşke toprak olsaydım”(s.10)
Mehmet Kurtoğlu- Keşke Toprak Olsaydım – Çıra Edebiyat-2022