Mozart’ın Nasırlı Elleri, Ayşe Hicret Aydoğan’ın ilk kitabı. Maraş’ın öykücülerinden. Rasim Özdenören ekolündendir desek yeridir. Maraş’tan şair çıkar tezini, ibreyi öyküye çeviren yazarlardan. Kâmil Aydoğan’ın kızı olma şansını sonuna kadar değerlendirmiş Aydoğan. Sürekli edebiyatın konuşulduğu, eğitim camiasının meselelerinin gündem olduğu bir ortamda yetişerek kendini yetiştirmiş, bunun bir kazanımı olarak da ilk kitabıyla edebiyat dünyasına “Ben de varım!” demiş. Kitabını da babasına ithaf etmiş Aydoğan.
Kitabın giriş yazısından;
“Geçtiğimiz yıllarda kaybettiğim babamın düstur edindiğim şu kıymetli sözleri sayesinde öykü yolculuğumun ilk durağı oldu Mozart’ın Nasırlı Elleri, ‘ Elinden geleni yapamamaktan kork ama kazanamamaktan aslı korkma.”
Ruhsal çözümlerin sıklıkla kullanıldığı, bireyin toplum karşısında ve özellikle kendi iç dünyasında verdiği mücadeleyi konu alan öykülerden oluşuyor Mozart’ın Nasırlı Elleri. Durum öyküsünün tüm parçalarını, öykülerini kurgusal bir zemin içerisinde başarıyla kurarak oluşturmuş Aydoğan. Kapakta bir piyano var. Mozart’a da gönderme olunca çok sesli bir dünyaya açılacağımızı bekliyoruz. Halbuki öyküler oldukça sessiz bir ortam sunuyor bize. Dinginlik hakim.
Kurgunun kendini sıklıkla hissettirdiği öyküler kaleme alsa da Aydoğan, gerçek hayatı bir dayanak olarak kullanmayı da ihmal etmiyor. Biyografisinden öğrendiğimiz kadarıyla, piyano onun hayatının önemli bir noktasında duruyor. Bu birlikteliği hem öyküye taşımış hem de kitabının ismi yapmış.
On öykü var kitapta. Öykülerin neredeyse tümünde kahramanlar kadın. Hayatın çıkmazları, aşkın buhran hali, ev halleri gibi konular işleniyor öykülerde. Kesitler sunuyor bize yazar. Hayatın bir anından aldığı kesiti öykünün merkezine taşıyor. Kitabın ilk öyküsü İpek Şal’da; kaçma, savrulma, tutulma, yükselen adrenalin ve birden bire karşımıza çıkan İpek Şal. “İpek şal ağaca takılıyor, fark etmiyorum, çığlığa benzeyen sesini duyuyorum, durmuyorum, yırtıldıkça çığlığı yükseliyor.” Bir metanın insana yüklenen anlamını görüyoruz burada. İnsanın avuç içlerinden okunan bir kaderin yırtılan ipek şalda kendini kaybetmesi gibi bir kâbus bu.
Mozart’ın Nasırlı Elleri’nde, nasırlı ellerin piyano tuşları üzerindeki ritmine takılıp kalıyor zihnimiz. Bir yandan da eldeki nasırların acıtan etkisi. Sesler tam odayı dolduracağı sırada çalınan bir zil dağıtıyor tüm büyüyü. Nasırlar daha da büyüyor. Bunu sanatla – özellikle sesli sanat dallarıyla- uğraşanlar çok iyi bilir. Yargı net; Komşular sanatı baltalayan en önemli olumsuz etkidir. J
Naftalin Kokusu’nu ayrı bir yere koyuyorum. Hem kokusuyla hem de duygusuyla beni içine alan bir öykü bu. Birçok öyküde kahramanın hemen yanıbaşında annesi olsa da bu öyküde anne tüm etkisini gösteriyor. Annelerin olduğu her yer kendi rengini kaybediyor, anne rengi oluyor her yer. Tâ ki anne her şeyini toplayıp da göçünce bu alemden geriye bir koku kalsa da tüm renkler yitiyor. Renksiz bir dünyayla baş başa kalıyor insan.
“Örgüsü uzuyor ellerimde, açamadığım bir düğüme dönüşüyor. Açtıkça uzuyor. Uzadıkça taşlık yoldaki naftalin kokusu doluyor burnuma.”
Ayşe Hicret Aydoğan’ın bir gönül dökümü olmuş bu öyküler. İçli, bazen odaları dolduran türküler eşliğinde, çokça siyah beyaz ve özlem dolu… Mozart’ın Nasırlı Elleri’nden geriye kalan insanın ömür dediği ağır yükten başka bir şey değil. Dünyanın tam da ortasında…
“Bir çöl ortasında kum fırtınasına yakalanmış gibi kalakaldım.”
Ayşe Hicret Aydoğan – Mozart’ın Nasırlı Elleri- Hece Yayınları- 2023