Peygamberler tarihi anlatımı, kısası enbiyalar bizim geleneğimizde olan bir anlatım türüdür. Nazım ve nesir olarak kaleme alınan bu eserlerden ilk okuduğum M. Asım Köksal’ın çalışmasıydı. Daha sonra İbn Kesir, Ahmet Cevdet Paşa ve diğerleri geldi. Her kitaptan ayrı bir tat almıştım. Bu alanda nesirde olduğu kadar şiirde çok da büyük bir zenginlik olduğu söylenemez. Genelde Peygamber Efendimiz’in merkezinde yoğunlaşan şiirler kendine yer buluyor edebiyat dünyamızda.
Divan edebiyatında peygambere dair şiirlere daha sıklıkla rastlanmaktaydı. Birçok şairin divanında peygamberlere özel yer verildiği görülmektedir. Naili’nin divanında neredeyse tüm peygamberlere dair şiirler yer almaktadır. Naat ise şairlerin divanının başköşesinde yer almaktaydı. Naat yazma geleneği geçmişten günümüze devam eden bir canlılığı günümüzde de korumaya devam ediyor.
Sıddık Ertaş’ın Çıra Edebiyat’tan çıkan Şiirlerle Peygamberler Tarihi kitabı bu alandaki boşluğu dolduran kıymetli bir eser olarak okurlarla buluştu.
Sıddık Ertaş’ın kitabı divan tertibiyle başlıyor. Naatla başlayıp diğer peygambere dair şiirler sıralanmış. Elbette ilk sözler Peygamber Efendimiz için dile gelmiş. Naat ile başlıyor kitap.
“ey nebilerin mısra-ı bercestesi
neredeyse başımıza değecek kadar
zifiri karanlıkta yaklaşınca yıldızlar
tümden azametini giyindi zemzem
bütün heybetine büründü kevser” (s.9)
Kitapta daha sonra Hz. Eyüp, İsa, Davut, Musa, Süleyman, İbrahim, Nuh, Yusuf, Adem, İdris peygamberlere şiirler var.
Peygamberler tarihi hakkında ne yazılacaksa yazılsın anlatılacak olanların ruhuna vakıf olmak gerekir. Çünkü anlatılanlar bir kurgu değil gerçek yaşamın kesitleri olmak zorunda. Kurgu olsa bile gerçeği incitmeden yapılmalı bu anlatım. Bu bağlamda Sıddık Ertaş’ın şiirleri billur su gibi berrak ve ruha şifa veriyor. Çünkü Ertaş, ele aldığı konunun inceliklerini en iyi bilen şairlerden.
Peygamberlerin yaşamlarının şairin nezdinde günümüze yansımalarını da görüyoruz şiirlerde. Aradan uzun yıllar geçse de müminlerinin dertlerinin ortak olmasına işaret edilmiş oluyor bu bağdaştırmalarla.
“ben çağlar sonrasının yaralı eyüpüyüm
ana rahminin bile unuttuğu cüzzamlı
yılların hikmetini bilmekten aczedildim
acizim bedenimde taşımaktan ruhumu” (s.20)
Her peygamberin öne çıkan bir özelliği, yaptığı iş var. Bu özellikleriyle anılır genelde peygamberler. Sıddık Ertaş şiirlerde bu hassasiyetlere dikkat çeken şiirler kuruyor.
“düğümleri çözecek avazdır davudi ses” (s.31)
“vur asanı kayaya fışkırsın çağlayanlar” (s.38)
“baltasını omuzlarına bıraktığı putlara
nemrutun yüzüne karşı durdu İbrahim” (s.53)
Peygamber şiirlerinden sonra “Yol Gazeli” ile sona eriyor şiirler. Peygamberler eşliğinde yürünen bir seferilikteyiz. Hem de en güzel yolculuk bu olsa gerek dedirten cinsten bir yolculuk bu. Hz. Adem’den başlayıp kıyamete kadar sürüyor macera.
“toprağa değdi nefes
adem olup cennetten kendi arzumla geçtim”
“üfleme suruna İsrafil kopmasın kıyamet
ne kıyametler koptu içimde ahir zamana geçtim”
Kitabın sonunda Sıddık Ertaş şiirine üzerine Mürsel Sönmez, Nurettin Durman, Adem Turan, Hüseyin Akın ve Süleyman Çelik’in notları var.
Sıddık Ertaş’ın şair yüreğinden dökülen bu şiirler bizlere kısası enbiya esenliği sunuyor. Bir şairin yüz akı olacak böyle bir eser ortaya koyması da en büyük bahtiyarlıklardan olsa gerek.
Sıddık Ertaş- Şiirlerle Peygamberler Tarihi – Çıra Kitap – 2025