Yatağı Küften Bir Çocuk, Mücahit Ocakden’in ilk kitabı. Şiirlerine dergilerden aşina olduğum bir şair Ocakden. Biyografisine baktığımda, Balıkesir- Dursunbey doğumlu yazıyor. Bazı yerlerin havasından, suyundan adeta şiir akar. Dursunbey de böyle bir yer. Sadece Suçıktı Şiir Akşamları anlamında söylemiyorum bunu. Edebiyat dünyamızdaki Dursunbeyli yazar ve şairlerin sayısı o kadar çok ki, bu tezimi doğruluyor bu isimler.
Yirmi altı şiir var kitapta. Bir ilk kitap için ideal bir sayı. Ocakden’in dergilerle olan münasebetini düşününce, kitabının okurla buluşmuş olması yerinde bir zamanlama olmuş. Çünkü şiirlerin kitaplaşması demek, şairin bundan sonra da şiire daha sıkı sarılması için sağlam bir adım anlamına geliyor.
Elbette burada Çıra Edebiyat’ı da kutlamak gerek. Yayınevlerinin şiire mesafeli durduğu bir zamanda, genç şairleri yüreklendirmesi de takdire şayan.
Mücahit Ocakden’in şiirlerini okurken, dizelere hassas bir işçilikle çalışıldığı hissini anlayabiliyorsunuz. Şair, sıradan cümlelerle, imgelerle, ifadelerle şiirini kurmak istemiyor. Her dizesinde özgün bir ses olsun hissini sürdürmek istiyor. Durum böyle olunca da şiirlerde şairin özgün sesini duyuyorsunuz.
Yatağı Küften Bir Çocuk kitabındaki şiirlerde şairin sesi, soluğu, gölgesi ve tüm varlığı hissediliyor.
Kitabın ilk şiiri “Umut”un ilk dizesi;
“Duvarları sıkıntıya sokan bir ustanın nasır tutan ellerine bulaş” (s.7)
Böyle başlıyor şiir. “Duvarları sıkıntıya sokmak” imgesi sizi hemen şiire çağırıyor. Tüm dikkati şiire veriyorsunuz. Devam ediyor şiir;
“Ansızın unutulan kelimeler gibi yağarken üzerime
Diken diken göveren gecenin tenine neşet eden sabahlar”
Dize kuruluşları da sağlam bir yapıyla ilerliyor Ocakden’in. Ne söylemesi gerekiyorsa içinde kalmıyor şairin. Birbirini takip eden dizeler bütünü, anlamı tamamlıyor. Dize bütünlüğünden daha çok, üçlükler, dörtlükler gibi bentlerle anlam tamamlanıyor.
“Gecenin damarına
Teneffüse çıkar gibi
Kaçıyorum yaşamaktan.” (.s13)
Hayata karşı duyarlılıklarını da şiirine yansıtıyor Ocakden. Şairâne bir kurguyla yaşıyormuş gibi görünen imgesel yoğunluk, dünyaya da ses veren bir somut bakışa teslim edebiliyor kendini. Benim şiirlerde aradığım en hassas noktalardan biri de budur. Dünya bir döngüyü yaşarken, hiçbir şey yokmuş gibi yazmayı çok da doğru bulmuyorum. Şair, kendinin olduğu kadar dünyanın da seslerini içine biriktirmeli. Ocakden’in birçok şiirinde duyarlılıkları yüksek bir bakışı görebiliyoruz. Bunlar, hayatın gidişatına gönderilen atışlar olduğu gibi şiir dünyasına da dokunan vurgular olarak da çıkıyor karşımıza.
“Masa başında yazılan şiirler
Resmi bir üst yazıdır Ankara soğuğunda” (s.29)
“Reflü olmaz mesela karnına taş bağlayan bir çocuk
Düşünmez devasa indirimleri ay sonları” (s.37)
“Hangi şiir kurtarır
Yitirdiği isimsiz çocukları
Hangi şiir umut saçar yüreğine” (s.40)
Şehirler şiirlere yakışan en güzel imgelerden. Çünkü şehirlerin de şiirden alacak çok payı var. Kitapta birçok kez çınlıyor şehirlerin kulağı. “Şehir kollarımı kanatmış” şiiri şehrin insana yük olan yüzünü gösterirken, “Masa başında yazılan şiirler” şiiri de Ankara’nın soğuk yüzündeki şiirin sesi oluyor.
Mücahit Ocakden’in Yatağı Küften Bir Çocuk kitabı, bir şairin sıkı adımlarla şiirin yoluna düştüğünün göstergesi olarak edebiyat dünyamızdaki yerini aldı. Bundan sonrası; okuyucuya emanet. Şairse, yeni şiirlerin yapılarını aralamaya devam edecek.
Mücahit Ocakden- Yatağı Küften Bir Çocuk- Çıra Edebiyat- 2023