Mustafa UÇURUM

Bizde polisiye roman, edebiyatımızın hiçbir döneminde çok revaçta olmasa da her dönemde birkaç çalışma ile bu alan varlığını sürdürmüştür. Bunun sebepleri derinlemesine düşünülebilir ama şöyle bir bakıldığında herhalde bizim yazarlarımız bu türü çok da önemsememiş ve benimsememiş olabilirler.  Bunun en iyi örneği Peyami Safa’da görülür. Polisiye romanlarını kendi adıyla yazmayan Safa, Server Bedii müstearıyla Cingöz Recai maceralarını kaleme almıştır. Kendisiyle yapılan bir söyleşide geçimini Peyami Safa adıyla yazdığı romanlardan daha çok Server Bedii mahlasıyla yazdığı romanlardan sağladığını söylemiştir.  

Ahmet Yılmaz’ın Kayıp Kedinin Esrarı kitabını okurken düşündüm bunları. Öykü ve şiirleriyle dergilerden tanıdığım bir isim Ahmet Yılmaz. Ritim Sanat Yayınları arasından çıkan polisiye romanı Kayıp Kedinin Esrarı, türünün tüm özelliklerini barındıran bir gizemi içinde taşıyan bir çalışma olmuş.

Kahramanımız Dedektif Sancar Solgun. Kitabın alt başlığından bunun bir seri olarak düşünüldüğü izlenimi var. Dedektif romanlarında bir serinin olması da bu türün bir geleneği olarak görülebilir. Bu türdeki birçok roman seri halde işlenen konularla, hatta her kitapta farklı bir konunun ele alınmasıyla oluşmakta. Bu kitapta da iki bölüm var. Kaybolan ve Bulunan. İki bölümde farklı konular işleniyor görünse de ortak kişilerin varlığı bir serinin bölümleriyle buluşturuyor bizleri.  

Roman, esrarengiz bir adamın Sancar Solgun’a gelip; “Kusura bakmayın, vaktinizi çaldım. Şey… Benim maruzatım… Kedim kayboldu efendim. Öyle şaşırmayın, cins bir hayvandır.” deyişiyle başlıyor. Daha da ilginç olanı kaybolan kedinin kimden geldiği bilgisinde saklı. “Bu kedi bana Bay Çehov’dan yadigârdır.” Aslında soluk soluğa bir maceranın da fitili burada ateşlenmiş oluyor.

Dedektif Sancar Solgun, yaşını almış bir dedektif. İşinde de iyi. Çok işler başarmış, çok badireler atlatmış, tuttuğunu koparmayı bilen bir kişiliğe sahip. Olaylar her ne kadar Sancar Solgun’un çevresinde gelişiyor gibi görünse de ona yardımcı olan Aysel de işin içine girmiş oluyor. Sancar Solgun’un deyimiyle Aysel; “Bayan Sherlock Holmes.” Dedektifin gönüllü  yardımcısı ve “uzatmalı yavuklusu.”  

Kitabı okurken kendinizi soluk soluğa bir maceranın içinde bulacaksınız. Hatta bir film setinin tam ortasındayız. Dedektiflik romanlarında konu aşağı yukarı aynıdır. Arapsaçına dönmüş bir maceranın içindeki dedektif, ustalıklı manevralarla elindeki konuyu çözmeye çalışır. Olması gereken de budur. Yazara düşen görev, romanını ilginç bir olay örgüsü ile donatarak okuyucuyu olayın içine çekmektir. Ahmet Yılmaz, ele aldığı konu ile bunu başarmış. Dedektif, bu macerada bir kedinin ardına düşüyor. Aranan bir kedi, ortada gizemli bir adam, çok para, Rus ajanları, cinayet, bir sonraki sayfayı heyecanla çevirmemizi sağlayan koşuşturma, ruhsal çözümlemeler, akılları kurcalayan oturmuş bir kurgu var. İkinci macera “Bulunan”da önceleri klâsik bir dedektiflik hikâyesi olan aldatan eşin ardına delil bulmak için takılan dedektif figürü yine iç içe geçen olaylar sarmalı ile farklı bir boyuta dönüşen bir hâl alıyor.

Ahmet Yılmaz’ın şair yönü kitaba da yansımış. Şiirsel ve akıcı bir anlatım kitabın tümüne hakim. Kitabı elinize aldığınızda bir solukta okuyorsunuz. Bunda olay akışı kadar yazarın cümle kuruluşundaki başarısı etken rol oynuyor.

“Babasını hüzünle seyretti genç kız. Sallapati yürüyüşlü, bir omzu düşük kaptan babası karanlıkta yitene değin hareketsiz. Suskun bekledi. Dedektifin seslenmesiyle irkildi, otomobile çağırıyordu; Aysel o tarafa bakmadan hızlı adımlarla yürümeye başladı. Üşümüştü, içi buz kesiyordu.” (s.80)

 Esrar perdesinin hiç eksik olmadığı macera dolu bir dedektiflik hikâyesi okumak isteyenler için Ahmet Yılmaz’ın Kayıp Kedinin Esrarı iyi bir tercih olacaktır. Sürüklenen olayların içinde siz de kendinizi tutamayıp kıyısından köşesinden maceraya dahil olup bir süreliğine de olsa duman rengi kedilere esrarlı bir gözle bakacaksınız.  Tıpkı Sancar Solgun gibi.

“Kediye isim aramadı, kediydi işte!

Tüy döküyormuş, etrafı kokutuyormuş, koltukları tırmalıyormuş; aman be!

Hiçbir şey yalnızlıktan kötü kokmaz, yalnızlık kadar tırmalamazdı insanı.” (s.134)

Ahmet Yılmaz – Kayıp Kentin Esrarı – Ritim Sanat Yayınları – 2022

Yazıyı Paylaş:

By Mustafa Uçurum

Tokat doğumlu. İlkokulu, ortaokulu ve liseyi Adapazarı’nda; üniversiteyi Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okudu. Arkadaşlarıyla Martı dergisini ve Yitik Düşler Edebiyat dergisini, daha sonra Tokat merkezli Polemik dergisini çıkarttı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir