Mustafa UÇURUM
Hayatın bize sunduğu bir öyküler yumağı var. Aslında sunulan ilk başta öykü değil. Yaşanmışlıklarımız bizim birikimlerimiz oluyor zamanla. Bunları yeteneklerimiz ölçüsünde bir öyküye, anıya dönüştürebiliyoruz. Bazen şiir ya da roman olarak da vücut bulabiliyor bizim hayatımız. Hayatın kısalığı ve aceleci tavrı daha çok öyküde kendine yer buluyor. Bu yüzdendir ki en çok öyküler anlatıyor bizleri.
“Hiç Böyle Yapmazdı” Hilal Karaman’ın ikinci kitabı. İlk kitaplar önemlidir. Çünkü onların içindeki heyecan ateşi başka şeye benzemez. Kişinin ilk yüz görümlüğü gibi öylesine saf ve temizdir ilk kitaplar. İkinci kitaplar ise artık ayakların yere sağlam basmaya başladığının, yapılan işte ısrarcı olunduğunun ve artık bu yola düşüldüğünün bir ispatıdır. Karaman’ın ikinci kitabı Hiç Böyle Yapmazdı’yı bu duygularla okudum.
Bir öykücü var karşımızda. Hem de ne yaptığını ve nasıl yapmasını bilen, kalemiyle dost olmuş, onu nasıl işletmesi gerektiğini bilen bir öykücü ile yüz yüze geliyoruz bu kitapta.
Hayat bize bazen olağanüstü olaylar sunar. Nadir görülen, insanları hayrete düşüren, zihinlerde bile canlanmayacak olaylar yaşarız hayatın dönemeçleri arasında. Bunları öyküye dönüştürmek çok da zor değildir çünkü elimizde zaten kurgusu kendinden gelen bir olağanüstülük vardır.
Bir de sıradan olaylar yaşarız. Adına “rutin” der geçeriz. Herkesin başına gelebilecek türden olaylardır bunlar. Yani herkes gibi yaşamak diyebiliriz buna. İşte bu olayları öyküye dökmek o kadar da kolay değildir çünkü alışılagelmiş olaylar zincirini öykünün rengine boyamak, ona kurgunun ahengini katmak hep yazardan beklenen bir maharettir.
Hilal Karaman’ın öyküleri ikinci türe giriyor. Sıradan olayları öykü libasında sunmak gibi bir hüneri başarıyla yerine getirmiş Karaman. Günlük hayatta her gün yaşadığımız, şahit olduğumuz olayları serim, düğüm, çözüm planında ve merak unsurunu da hiç eksik etmeden öyküler kuran bir yazar var karşımızda.
Kitaba adını veren Hiç Böyle Yapmazdı öyküsünde ismin de bir cazibesi var. Kitaba isim olacak kadar okuyucuyu tetikleyen bir dürtü bu. Öyküde isimden hareketle bekleyeceğimiz girift olaylar zinciri yok. Bir annenin ekmek almaya gönderdiği çocuğunun evden çıkıp parkta oynamasına şaşıran ve bunu “Hiç böyle yapmazdı” diyerek tekrarlayan annenin hayıflanmasına şahit oluyoruz. Bu, sıradan olayı Karaman öylesine içten bir kurguyla besliyor ki sonunda siz de içinizden “Hiç böyle yapmazdı.” diyorsunuz.
“-Kesinlikle bir aksilik çıktı inanın hiç böyle yapmazdı -, diyen Günseli Hanım’a, yarım saattir top koşturan Ömer için,
-Bir seslenseniz de sebebini öğrensek, dedim, bu sefer sesli, hem de biraz yüksek sesle. Aklına pek yatmasa da saatin bire yaklaştığını görünce başıyla beni onayladı. Yavaş bir ses tonuyla kendi kendine,
– Hiç böyle yapmazdı, deyip camı açtı. Sonra döndü.” (s.34)
Yirmi bir öykü var kitapta. Kısa, okuyunca sizi etkisi alanına alan, öykü okumanın zevkini tattıran öyküler bunlar. Bir solukta okuyorsunuz öyküyü ve içinize öyküden cümleler düşüyor. Bu etkiyi can alıcı denecek detaylarla sağlıyor Karaman.
Hayatı tanımlarken, acı tatlı anılarla yaşayıp gidiyoruz deriz çoğu zaman. Çünkü hayat acı ve tatlı olaylar bütünüdür. Her zaman mutlu ya da her zaman hüzünlü olamayız. Kitaptaki öykülerde de bu sık sık çıkıyor karşımıza. Hüzünlü bir sahnenin ardından yüzümüze bir tebessüm gelip yerleşebiliyor. Yani her şey tıpkı hayat gibi.
Firüs, salgın günlerini anlatan bir öykü. Virüse mahallenin yaklaşımı tebessüm ettirirken bir babanın sığıntı gibi yaşadığı evladının evinde istenmemesi ve salgınla birlikte artık dışarı çıkma ihtimalinin de olmaması sonucunda yaşanan acı gerçekler dile getiriliyor. Karaman’ın konuya yaklaşımı oldukça özgün. Salgının böyle bir sonucunun da olabileceği gerçeğini veriyor bize.
“Eve girmesini gelini, dışarı çıkmasını dünya istemiyordu. Kendisini Çöpçü Nihat’ın kulübesinin önünde buldu.” (s.26)
Kadın yazarlar, kadın kahramanları metinlerinde çoğu kez merkeze alırlar. Aynı duyguyu paylaşmak, duygulara tercüman olmak, yaşadıklarına şahit olunmasını sağlamak gibi birçok sebepten bu tercihe sıklıkla rastlarız. Hilal Karaman’ın öykülerinde de kadınlar öykülerde baskın karakter olarak kendilerini gösteriyor. Yazar bunu yaparken eleştiriyi de ihmal etmiyor. Kristal Kitap’ta yaşantıları ile birbirlerini ezmeye çalışan kadınlara ağır göndermeler varken Duymasaydım öyküsünde ise birbirinin arkasından konuşan kadınların yaşadığı iç hesaplaşmaya örnekler var. Tüm bunları biraz nükte biraz ironi ile yapıyor Karaman. Sıdıka’yı da iki ayrı öyküde işliyor. Aynı kahramanın genişleyen ve çetrefilleşen öyküsüne şahit oluyoruz.
Hilal Karaman’ın öykülerini keyifle okuyacaksınız. Şaşırarak, gülüp geçerek, “tam da benim gibi” diyerek okuyacağınız öyküler sizleri bekliyor.
Hilal Karaman- Hiç Böyle Yapmazdı – Şule Yayınları- 2021