Güzel şeyler düşünmek lazım. Hayata güzel bakmak, olup biteni güzele yormak gibi mülteci isteklerin peşine de düşebiliriz. Hayat zaten yorucu ve karmaşıkken bir de düşüncelerimizi de aynı hissiyata büründürmemek gerek. Ben acılı şarkılar dinlerken, “Hayat zaten acı.” diyen dostuma, “Acı, acıyı kovarmış.” diyerek alengirli bir kaçamak cevap versem de güzel şeylere herkesin ihtiyacı var.

Peki, nerden çıktı bu güzellik şimdi? Abdullah İpek’in Loras Yayınları arasından çıkan Son Güzel Günler kitabını okurken aklımdan geçiverdi bu düşünceler. Herkesin yaşadığı; “Hey gidi günler hey!” dediği günleri vardır. Geçmiş zaman bir anı olarak tozlu raflarda yerini alsa da ara sıra son güzel günleri hatırlamak da ruha şifa olur.  

Bir ilk kitap Son Güzel Günler. Öykülerini dergilerde takip ettiğim bir isim Abdullah İpek. Anlatımındaki sıcaklık ve samimiyet sizi hemen kuşatıyor. Cümleleri germeden, anlamı zorlamadan hayatın akışında veriyor olay örgüsünü. Özellikle son dönemlerde öykü yazanların içine düştüğü, durum öyküsü yazayım diyerek anlamı kendinden uzak öykülere tevessül etmiyor. Olması gerekeni yapıp, öyküsünü anlatıyor.

On bir öykü var kitapta. Anlatımı, duyguyla beslediği kurgunun içine katarak hayatın rengiyle veriyor İpek. Siz yaşananların ritmini cümlelerden hissediyorsunuz. Acıysa acıyı duyuyorsunuz, aşksa aşkı, özlemse özlemi…

İlk öykü Beklemek’te İpek’in tüm anlatım özelliklerini görebiliyoruz. Hayatın akışı, duygular, derinlik, verilmek isteneni hissettiren yoğunluk ve beklenen sonun gelmesi. Ölümün nefes alış verişini adım adım duyuyoruz. Sözü uzatmadan, etkileyici bir sahne ile yapıyor bunu.

“İçeriden gelen sesler kesildi, giren çıkan olmadı odaya. Ben öylece durmuş beklerken koltuğunun altında tuttuğu bezle bir hasta bakıcının kaygısızca geldiğini gördüm.” (s.19)  

Son güzel günlerde aşklar da tertemiz. İncitmeden ve incinmeden. Öyküde verilen duyguyu bir zaman makinasında yaşar gibi okuyoruz. Hey gidi günler diyoruz ister istemez.

“Gıcırtısıyla kendime geldiğim kapının ardında gülen gözleriyle ustam duruyordu, hemen arkasında da Şükran. Olduğum yere çakılıp kaldım.” (s.27)

Yazmak tarihe not düşmektir. Bunun için illa bir makale ya da deneme yazmaya gerek yok. Öykünün bir cümlesi bile yaşanan günlere dair bir not olarak düşer kayıtlara. Abdullah İpek, salgın günlerine göndermeler yapıyor öykülerinde. Kitabın en ironik öyküsü de salgın temasıyla oldukça keyifli bir şekilde yer buluyor kendine. “Lütfen maskenizi takar mısınız?” öyküsü yaşadığımız salgın günlerini hatırlatan ve tebessümle okunacak bir öykü. Bazen yaşanan derin ve yoğun meseleleri yumuşatmak insan ruhuna da iyi geliyor. İpek, bu duyguyu öyküsünde tam anlamıyla veriyor. “Eskidendi O” öyküsünde ise salgın günlerinin iç karartan yanlarını görüyoruz daha çok.

“Bir otoriteden izin almadan bir şehirden başka bir şehre gitmenin ne büyük bir nimet olduğunu elime tutuşturulan otobüs biletiyle anladım.” (s.105)

Mülteci meselesini de “Ateş düştüğü yeri (mi) yakar” öyküsünde işliyor Abdullah İpek. Olması gerektiği gibi, konunun özünü vererek ve durduğu yeri işaret ederek yapıyor bunu.

“Buraya iltica ettikleri günden sonrasına dair yaşadıklarını sordum. Yutkundu. Söylemek isteyip de söyleyemedikleri var gibiydi.” (s.83)

Öyküyü besleyen kurgu ve gerçek hayat çizgisini dengeli tutuyor İpek. Birçok öyküde kimliğini gizleme lüzumunu görmüyor. Belki Abdullah İpek olarak karşımıza çıkmıyor ama öğretmen kimliğiyle, okulda yaşadıklarıyla yazarın silüeti öykülerde kendini gösteriyor. Öğretmen hissiyatı, mesleki tepkiler oldukça gerçekçi bir üslupla yer buluyor öykülerde. “Rutin” isimli öyküyü okuyunca eğitimcilerin ne kadar benze duygular içinde olduğunu bir kez daha anlıyoruz. 

“Bu vakitte okullara gönderilen yardımcı personelden pek hayır gelmezdi çünkü. Değişik bir tipe benziyordu.” (s.29)

Abdullah İpek’in Son Güzel Günler’ini okurken yaşanan güzel günlerin içinize dokunacağı muhakkak. Kıymetini bilmek denen o özel anların insana verdiği iç huzur, hüzün, sevinç gibi duyguların bir demet halinde sunulduğunu hissedeceksiniz.

Abdullah İpek – Son Güzel Günler – Loras Yayınları – 2024

Yazıyı Paylaş:

By Mustafa Uçurum

Tokat doğumlu. İlkokulu, ortaokulu ve liseyi Adapazarı’nda; üniversiteyi Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okudu. Arkadaşlarıyla Martı dergisini ve Yitik Düşler Edebiyat dergisini, daha sonra Tokat merkezli Polemik dergisini çıkarttı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir